Koronavirüs Salgını ve Kaygı

Koronavirüs salgını ruh sağlığımızı da olumsuz etkilemektedir. Virüsün hızla yayılmasından dolayı artan bu olumsuzlukların başlıcaları şunlardır.

  • Kaygı
  • Depresyon
  • Azalan sosyal ilişkiler
  • Uyum problemleri
  • Kayıplar

Peki bu olumsuzlukların etkisini en aza indirebilmek için ne yapabiliriz?

Kaynağı belirsiz haberlerden uzak durun

Virüsle ve salgınla ilgili pek çok yanlış bilgi ortalıkta dolaşmaktadır. Edindiğiniz fazla ve yanlış bilgiler sizi korkutabilir ya da kaygınızı artırabilir. Yalnızca güvenilir haber kaynaklarını ve doktorları takip edin. Bilinmeyen kaynaklardan ve sayıca fazla bilgi edinmek sizi strese sokacaktır.

Çevrenizle iletişim halinde kalın

Özellikle karantina ve ev izolasyonu durumlarında sosyal hayat etkilendği için kaygı seviyemiz artabilir. İnsan, sosyal bir varlıktır. Çevrenizle iletişim kurmaya devam edin. Telefon ve internet yoluyla sevdiklerinizle iletişim kurmayı sürdürmeye çalışın.

Günlük rutininizi sürdürün

Eve kapanmak sizi depresif hale getirebilir. Depresif ve karamsar ruh haline girmemek için günlük rutininizi sürdürmeniz faydalı olacaktır. Yemek ve uyku düzeninizi koruyun. Kaygıyla başa çıkmak için spor, yoga ve meditasyon yapın.

Çocuğunuzla konuşun

Çocuklarınızı virüs ve salgın konusunda bilgilendirmek oldukça önemlidir. Çocuğunuzun bu konuyla ilgili ne hissettiğini ona sorun ve düşüncelerini anlamaya çalışın. İçinde bulunduğumuz durumu çok basit bir şekilde ve detaylandırmadan anlatabilirsiniz.

Eğer sürekli olarak internetten koronavirüs belirtilerini araştırıyorsanız, olayları sosyal medya ve televizyon yoluyla sürekli, durdurulamaz bir şekilde kontrol ediyorsanız kaygı seviyeniz artmıştır ve bir uzmandan destek almanız yararlı olabilir. Bilişsel Davranışçı Terapi, düzenli nefes egzersizleri, meditasyon ve mindfulness çalışmaları kaygı seviyenizi ve stresinizi azaltmakta faydalı olacaktır.

Bilişsel Davranışçı Terapi

Bilişsel davranışçı terapi, kısa süreli, planlı, yapılandırılmış bir terapi türüdür. Terapist ilk seanslarda aktif rol alır, danışana sorular sorar, ev ödevleri verir. Bilişsel terapinin amacı danışanın kendi kendinin terapisti olmasını sağlamaktır. Seans boyunca öğrendiğiniz şeyleri gelecek zaman içinde en iyi şekilde nasıl kullanacağınızı konuştuktan sonra terapistiniz o günkü seansın önemli noktalarını tekrar özetler ve sizden geri bildirim ister. Örneğin: Seansta size yararlı olan bir şey oldu mu? Yararı olmayan ya da rahatsız eden bir şey oldu mu? Terapistin yanlış anladığı veya değişmesini istediğiniz bir şey var mı? Özetle, bilişsel davranışçı terapi hem terapistin hem de danışanın oldukça aktif oldukları bir terapi türüdür.

Bilişsel Davranışçı Terapiler ne kadar sürer?

Bilişsel davranışçı terapide ilk seanstan itibaren terapinin hedefleri ve amaçları belirlenir. Kişinin ilk seansta öyküsü alındıktan sonra sorunlar belirlenir ve hedeflere yönelik çalışmaya başlanır. İlk görüşmeler birer hafta ara ile yapılır, danışan iyi hissetmeye başlayınca görüşmelerin arası uzar. Bilişsel davranışçı terapi genel olarak kısa süreli, 10 ile 20 seans arası değişen bir tedavi şeklidir. Bazı durumlarda bu süre uzayabilir.

Bilişsel Davranışçı Terapi’nin avantajlarından bazıları şunlardır:
– Diğer terapilere göre daha kısa bir sürede tamamlanabilir.
– Tedavi bittikten sonra bile günlük hayatta kullanılabilecek yararlı ve pratik stratejiler öğretir.

En Yaygın Bilişsel Davranış Teknikleri
– Sokratik Sorgulama
– Ödev
– Kendi Kendini İzleme
– Davranışsal Deneyler
– Sistematik Duyarsızlaştırma

Özgüven Eksikliği

Özgüven, kendimiz hakkında sahip olduğumuz her türlü düşünce, yargı ve değerlendirmedir. Özgüven eksikliği her yaştan insanda görülebilir. Düşük özgüvene sebep olabilecek birçok etken vardır. Bunlar: Geçmiş Deneyimler, Temel İnançlar ve Yaşam Kuralları’dır.

Geçmiş Deneyimler’de kişi ihmal edilmişse, cezalandırılmışsa veya dışlanmışsa düşük özgüven gelişme ihtimali artar.
Temel İnançlar’da kişinin kendine yönelik atfettiği inançlar vardır. Örneğin: Kötüyüm, yeterince iyi değilim.
Yaşam Kuralları’nda temel inançları doğrultusunda geliştirilen inançlar ve düşünceler vardır. Örneğin: Eğer düşündüğümü söylersem reddedilirim, başka şeyleri her zaman öncelikli yapmalıyım.

Düşük özgüvene neden olabilecek deneyimler şunlardır.
Erken Deneyimler: düzenli ceza, ihmal, ebeveynlerle yaşanan sıkıntılar, akran zorbalığı, travmaya maruz kalma, önyargılar, sevgi ve ilgi yetersizliği.
Sonraki Deneyimler: iş yerinde mobbing, stres, şiddet.

Bu makalede kaynak olarak F.Melanie (2009). A self-help Guide Using Cognitive Behavioral Techniques kitabından yararlanılmıştır.



Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB)

Aşırı hareketlilik, dürtüsellik (düşünmeden hareket etme), dikkat dağınıklığı belirtileri ile kişinin akademik, sosyal ve mesleki hayatı üzerinde olumsuz etkileri olan Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu, çocukluk döneminde sıklıkla görülebilmektedir. DEHB’nin ortaya çıkışında hem biyolojik, hem de çevresel faktörlerin etkisi vardır.

Okul öncesi dönemde hareketlilik ile hiperaktiviteyi ayırt etmek zordur; ama ilkokul döneminde yaşanan zorluklarla DEHB kendisini göstermeye başlar. Çocukluk döneminde DEHB, daha çok verilen ödev ve görevlerden çabucak sıkılma, sınıf içi uyumsuzluk, dikkatin kolayca dağılması, hayallere dalma, eşyalarını kaybetme, kurallara uymama, sıra bekleyememe, odaklanma sorunları, karar almakta zorluk, yapılacakları ve zamanı organize etmede güçlük ile ön plana çıkar. Bu kişiler yaşamı boyunca süren huzursuzluklar hissedebilir.

Çocukluk döneminde DEHB, bireyin yaşıtları tarafından dışlanması, sürekli olarak eleştirilmesiyle birlikte özgüveninde zayıflamaya, sevilmediğini hissetmesine yol açabilir. Yaşadığı odaklanma sorunları beraberinde yaşına ve gelişimine uygun bir performans sergilemesine engel olabilir. Çocuk kendini başarısız ve yetersiz hissedebilir.

DEHB tanısı konurken uzmanlar tarafından yapılan testler ve özellikle çocuk ve ebeveynler ile yapılan görüşmeler, okuldaki durumun değerlendirilmesi adına öğretmenlerden alınan bilgiler oldukça faydalıdır. Tedavi sürecinde psikolog ve ailenin işbirliği içinde olması önemlidir.

Online Terapi Nedir?

Pandemi günlerinde online terapi daha da önem kazanmaya başladı. Yüz yüze terapiden farklı olarak iletişimin internet ağı üzerinden sağlandığı bu terapi türünde psikolog ile danışan, bilgisayar, tablet veya telefon aracılığıyla online olarak seanslarını sürdürürler. Buluşma biçimi haricinde seansların işleyişi, süresi ve yöntemi aynıdır. 

Psikoterapi süreci, psikolog ile danışanın birlikte belirlediği gün ve saatlerde gerçekleştirilen 60 dakikalık seanslarla ilerler. Seans esnasında danışanın sessiz, kendini rahat hissedebileceği bir ortamda bulunması önemlidir.

Online seans sürecinde de, tıpkı yüz yüze seanslarda olduğu gibi, psikolog ile danışan arasında kurulan güven, kabul ve gizlilik ilkelerine dayalı ilişki temel oluşturur.